Salı

23.04.13

bütün sokak ve cadde gürültülü. açık hava partisi gibi bir şey, 60ların amerikan filmlerindeki gençlik partilerine benziyor. hayatımda hiç böyle bir ortamda bulunmamıştım, bu ilkti benim için. arabanın içerisindeyiz. dışarıda kalabalık ve inanılmaz bir gürültü var. arabada ben, bayan c., bayan a., bay o. ve hatırlayamadığım birkaç kişi daha, kalabalığın içerisinde ilerliyoruz. arabayı park edip dışarıda içebilmek için uygun yer kolluyoruz. bay o. arabayı kullanıyor, bayan a. önde yanında oturuyor. ben arka ortada birinin kucağındayım, sanırım ablamın işten bir arkadaşı. sağımda ablam (bayan c.) var. solumda yüzünü bile görmediğim biri oturuyor. arabanın sağ arka camından dışarıya bakarken babamı fark ediyorum. o karanlıkta beni görebilmiş, benimle göz teması kurmuş ve gözleriyle bir şeyler anlatmaya çalışıyor. onun böyle bir ortamda olması bana garip geliyor. o yüzden hayal gördüğümü düşünüyorum. ablama, babam dışarıda, bak diyerek babamı gördüğüm yönü işaret ediyorum. eski model bir arabaya yaslanmış, altında yine eski model ispanyol paça bir pantolon, kendisi gibi giyinmiş iki adamın arasında oturmuş, bize doğru bakıyor. ablama babamı görüp görmediğini soruyorum. görmüyorum, diyor. bayan a., babamla konuşmak isteyip istemediğimi soruyor. ona göre bay o.'ya durmasını söyleyecek. ben de durur musunuz diyorum, bay o.'nun bundan hoşlanmayacağını bilerek. araba duruyor, ben babamı gördüğüm yöne doğru ilerliyorum. arabanın önüne geldiğimde, o iki adamın arasında bir kişilik boşluk olduğunu görüyorum. gerçekten de hayal görmüşüm deyip arabaya geri dönüyorum.
arabayla ilerlerken sağa dönecek gibi oluyoruz. sağıma baktığımda yol yerine deniz görüyorum. bay o., arabayı fazla kırmış olacak ya da karanlıkta yolu seçememiş olacak ki, yol yerine denize doğru yöneliyor diye düşünüyorum. denize doğru gidiyorsun demeye kalmadan araba denize düşmeye başlıyor. önce kıyıdaki betona çarpıyor. çarpmanın etkisiyle araba yukarıya sekiyor. yukarıdan inişe geçtiğinde, panik halinde "kapıları veya pencereleri açın" diye bağırıyorum. fakat benden başka telaşlanan hiç kimse yok. herkes oturduğu yerden düşüşümüzü izliyor. araba suya tamamen battığında kapıyı açmaya çalışıyorum çaresizce, ve başaramıyorum.
arabanın içerisi suyla dolu olmasa bile nefes almakta zorlandığımı hissediyorum. olduğum yerde çırpınmaya, kendimi kurtarmaya çalışıyorum fakat elimden bir şey gelmiyor. benden başka panikleyen veya hareketlenen kimse yok. herkes olduğu yerde oturuyor. birazdan arabaya su dolacak ve ben feci şekilde, boğularak öleceğim diye düşünüyorum. etraf simsiyah. bir anda gözümün görebildiği her yer simsiyah oluyor, hiçbir şeyi seçememeye başlıyorum.
gözlerimi açtığımda ablamla birlikte bir evde, odadayız. arabayla denize düştüğümüz günü hatırlatıyorum. o durumda boğularak ölmemiz gerekirdi, nasıl kurtulduğumuzu anlayamıyorum, diyorum. böyle bir durumda hayatla arana bir kristal giriyor ve o patladığı zaman aslında hayatta olmadığını idrak ediyorsun, birkaç kişinin başına gelmiş bu, bir yerde okumuştum diyor. yani biz o gün öldük ve ben onun şu anda farkında değil miyim diye soruyorum. muzip bir şekilde gülüyor ve evet, aynen öyle diyor. 
beklediğim iş görüşmesinin saati gelmiş, beni çağırıyorlar. görüşeceğim kişinin olduğu odaya giriyorum. adam büyük bir odanın ön kısmında, sehpa yüksekliğinde bir masanın başında, bağdaş kurmuş oturuyor. sehpanın etrafında hiç sandalye yok. ben nereye oturacağım diye düşünürken gel, yanıma diz çök diyor adam. durumu biraz garipsesem de bozuntuya vermiyorum ve yanına diz çöküyorum. yine aynı hikaye, diye geçiriyorum içimden. adam sinirimi bozana kadar bana sorular soracak, kendime yabancılaşarak bu sorulara cevap vereceğim, işi alacağım, bir iki ay her şey güzelken sonrasında işinden nefret eden insana dönüşeceğim ve işten çıkartılacağım, diye düşünüyorum. bunları düşünürken adam da cv'me bakıyor. nereden mezunsun diye soruyor. ben de büyük bir sabırla cevabını bildiği sorulara cevap veriyorum. mimar sinan'dan mezunum, şuanda da yüksek lisans yapıyorum, diyorum. görüşmeye gittiğim yer iç mimarlık ofisi olduğu için adam bunlara yönelik sorular sormaya başlıyor. yüksek lisans yaptın madem, peki (eliyle yukarıdaki sarkıt aydınlatmayı  gösteriyor) böyle bir aydınlatmanın detaylarını çizdiğin ders oldu mu, diye soruyor. ben de proje dersi aldığımı söylüyorum. proje dersinde de kesit çizdiğimiz oluyor ve böyle bir aydınlatmanın çok detaylı olmasa da kesitini illa ki çizmişimdir diyorum. neticede mantığında çok bir fark yok, eğer aydınlatmaya bir elektrik kablosu bağlamak gerekiyorsa, bunu sarkıt kısmın içerisinden geçiririz, olur biter diyorum. adam kıytırık aydınlatmanın kesitini küçümsemiş olmama sinirleniyor. klasik, iç mimarın mimar karşısındaki ezikliği, diye düşünüyorum. o sırada, adamın sinirli tavrını gördüğümde, bu ofise bir kez daha görüşmeye gelmiş olduğumu ve görüşmeden kavga ederek çıktığımı hatırlıyorum.
sinir sonrasında adam birden yerinden doğruluyor. o zaman adamın üzerinde bir tavuk kostümü olduğunu görüyorum. içeriye de civciv kostümü giymiş 6-7 yaşlarında bir erkek çocuk giriyor. sanırım adamın oğlu, diye düşünüyorum. adam çocuğuyla oynamaya başlıyor, ben de şaşkın bir şekilde onları izliyorum. bir süre sonra çocuk gidiyor. adam beni odanın diğer tarafına alıyor, bir yandan bir şeyler içip konuşmaya devam ediyoruz. cv'si yine önümde ve konuşurken yine o kağıt parçasına bakıyor. ben ne kadar maaş istediğimi soracak diye beklerken peki, sonra tekrar konuşuruz diyor. ben de peki deyip odadan çıkıyorum. 
herhalde gerçekten de öldüm, diye düşünüyorum. çünkü böylesi garip bir iş görüşmesini hayatımda hiç yaşamamıştım diye düşünüyorum.
...
telefonun alarmı çalıyor ve uyanıyorum. çalanın alarm değil de özel gün için kaydedilmiş hatırlatma sesi olduğunu fark ediyorum. bugünün özelliği ne ki, diye düşünüp telefona bakıyorum. ekranda "y. bey, 29" yazıyor. hatırlatmayı kapatıyorum, gerçekten ölmüş olmayı isteyerek tekrar uykuya dalıyorum...

11.09.12

bayan c (=s), bay c, bayan p. ve bay g. bizim evdeler. iple değişik bir denge oyunu oynuyorlar. bay ve bayan c bir grup, diğer ikisi de başka bir grup. iki gruptan birer kişi, bir ipi kalça hizalarına kadar vücutlarına geçiriyor. boşta kalan diğer iki kişi de bu ipe hiç temas etmeden ipi bacaklarının arasına almaya ve en uzun süreyle temassız durmaya çalışıyor. burada amacınız ne, diye soruyorum. amaç ipe değmemek, diyorlar. bayan p. bir yandan sigara içerek bir yandan oyunu oynuyor. ne kadar rahat oynuyor diye geçiriyorum içimden. bu oyun aslında bir terapiymiş. seanslara gidemedikleri günlerde, haftada 6 gün bu oyunu oynuyorlarmış. ne kadar da salak bir oyun diye düşünüyorum.
bayan e., kansere yakalanmış. bizim evdeyiz. bayan a. da var. bayan e. bir ara ortalıktan kayboluyor, bayan a. da onu aramaya başlıyor. sonrasında bizim olduğumuz salona geri dönüyor. bayan a.'ya e.'yi bulup bulamadığını soruyorum. buldum, diyor. nasılmış, iyi mi diyorum. ölmüş, diyor. nerede bulduğunu soruyorum. küvette buldum diyor. misafir tuvaletinde küvet yok, sadece annemlerin banyosunda var. bundan dolayı, "küvette" demesine şaşırıyorum. soru sorar gözlerle a.'ya bakıyorum. demek ki ölmeden önce oraya sığınmış, diyor. ben de canlıların ölümü hissettiklerinde kuytu bir yerlere sığınma ihtiyacı hissediyor olduklarını düşünüyorum. bayan e.'yi küvette cenin pozisyonunda cansız yatarken hayal ediyorum. haklı, diyorum. a. da beni onaylıyor.

Cuma

31.08.12

bayan e. psikolog olmuş. sana geleyim diyorum. indirim yapmam ama, diyor. ben de kabul ediyorum. neden böyle bir açıklama yapma gereği duyduğunu anlamıyorum. bayan e.'nin ofisine gidiyorum. konuşmaya başlıyoruz. bir yerden sonra e. kendi dertlerini anlatmaya başlıyor. e. gerçek hayatta da genelde dert dinlemez, dert anlatır, dinletir. ya da uyur. ben de sinirleniyorum ve şu durumda bile kendi dertlerini anlatmaya başladın, inanamıyorum sana diyorum. e. tepkime anlam veremiyor, konuşmaya devam ediyor. ben de kalkıp ben gidiyorum diyorum. çantamdan cüzdanımı çıkarıp ne kadardı ücret? diye soruyorum. normal fiyattan daha az bir miktar söylüyor. neden böyle dedin diyorum, öyle diyor. ben de içimden bir noktadan sonra kendi dert anlatmaya başladığı için sanırım o kısmın parasını kesti diye düşünüyorum. ofisinden çıkacakken e. bana bir oda gösteriyor. burada bay e., bay c. ve e. birlikte kalıyorlarmış bazı zamanlar. bu apartman dairesini de zaten üçü ortak kullanıyor. ben de güzelmiş deyip ofisten çıkıyorum.
bay c. ile sohbet ediyoruz. seans değil sanırım. bay e.'den bahsediyoruz. bir ara sessizlik oluyor, ben de "bir şeyleri itiraf etmenin zamanı geldi" tonlamasıyla, sen de bay e.'ye gidiyorsun değil mi, bence çok iyi bir terapist diyorum. bay e. gerçek hayatta tiyatrocu. bay c. cevap vermiyor. kendisi benim  terapistimken onun da birine terapiye gidiyor olduğunu bilmemi istemiyor. ben de fazla üstelemiyorum. bay c.'yle ayrılıyoruz. ben bir yere yürüyorum. yürürken yolda önümde yürüyen kızla neden sonra birlikte yürümeye başlıyoruz. kız portfolyosunu gösteriyor. o da mimar sinan'dan mezun. hangi bölümden mezunsun diyorum, mekanik ve elektrik gibi diyor. beni soruyor. ben de mekanik, pardon mimarlık diyorum. kendisinin mekanik ve elektrik dediği bölüm de aslında moda tasarımı. biraz birlikte yürüdükten sonra ayrılıyoruz.
bir binaya girmek üzereyken karşıdan gelen yaşlı adam ve küçük kızı görüyorum. adam bana doğru yürüyor, yabancı oldukları hallerinden belli. sağımda yeni yapılmış ama hala faaliyete geçmemiş bir bina var. inşaatın son birkaç detayı kalmış. adam binayı gösterip "hala bitiremediler şu binayı" diyor. ben de adama "merak etmeyin, bina açılmak üzere" diyorum. bunu şahane bir ingiliz aksanıyla söylüyorum ve kendime şaşırıyorum. adam söylediğimi hiç inandırıcı bulmuyor ve "it's about to be opened, ha?" diyor, yüzüne alaylı bir gülümseme konduruyor. ben de yanındaki kıza dönüyorum, küçücük kızın ayaklarında incecik topuklu masmavi ayakkabılar var. kızı ne de çirkin giydirmişler diye düşünüyorum...

Pazar

26.08.12

kalabalık bir yerdeyim. yeni ofisimdeki insanlar var sanırım, çok emin değilim. biz oturmuş yemek yerken bay c. aramıza geliyor. o nemrut, yeni tanıştığı insanlarla ziyadesiyle mesafeli c., benim arkadaşlarımla benden çok eğleniyor. espriler yapıyor, muhabbetlere dahil oluyor, konuştukça konuşuyor. iyi vakit geçirdiği her halinden belli. ben kalkıp ona yemek yapmaya başlıyorum. sebzeli yumurta gibi bir yemek yapıyorum. yemeği yaparken gözlüğümü farkında olmadan tavanın içine düşürmüşüm. yemeği karıştırırken gözlük gözüme çarpıyor. tavanın içerisinden çıkartıyorum. sıcağın etkisiyle yamulmuş. yamulan yerlerini düzeltmeye çalışıyorum. düzeltirken sol gözün altının da çatladığını fark ediyorum. sıcak haliyle düzeltirsem eski haline getirebilirim diye düşünüyorum fakat düzeltmeye çalıştıkça gözlük her tarafından esniyor. ben de aldığım yere götürmeye karar veriyorum. aldığım optiğe gidiyorum, yaşlı bir kadın var, gözlüğü ona veriyorum. gözlüğü biraz inceliyor ve sol taraftaki çatlağı fark ediyor. burası da çatlamış, bunu değiştirmemiz gerekiyor, diyor. canım gözlüğüm ne hale geldi diye düşünüyorum, mekandan çıkıyorum.

12.08.12

birini öldürüp öldürmediğimden emin olamıyorum.

05.08.12

sahilde yürüyoruz. sahil dediğim, sinop'taki, karakum yolu. solumuzdan arabalar geçiyor, yürürken bir yandan da sağımızdaki denize bakıyoruz. suyun içerisinde sürekli değişik hayvanlar görüyoruz. yanımda bir adam var, onunla konuşuyorum. sanırım bay s.m., bana tavsiyelerde bulunuyor, analizler yapıyor. bay c.'ye gittiğimi söylediğim bir kişi daha bana "madde ve mana'nın yazarı"nı önerdiği için rüyamda kendisini gördüm sanırım. bir ara sudan çok garip bir hayvan sürüsü geçiyor. 5 tane yuvarlaktan oluşan bir hayvan. kaplumbağa gibi. fakat bunun kolları ve bacakları da üstten bakınca gövdesi gibi yuvarlak. ne garip bir hayvan, diyorum. bay s.m. hayvanın türünü ve özelliklerini açıklıyor. arkamızda birileri daha var. babam olabilir, emin değilim.
sonrasında bir salondayım. konferans salonu veya okul gibi bir yer. kapalı bir mekan. bir grupla hızlıca merdivenlerden çıkıyoruz. bir yere yetişiyoruz. herkes kendi halinde yürüyor. ben bay s.'nin bana dün getirdiği şekerlerden atıyorum ağzıma. yürüyen merdivenlerden yukarıya çıkmaya devam ediyorum. mekan havaalanı veya metro istasyonu da olabilir... merdivenlerden çıkarken psikoloğumla telefonda konuşuyorum. fakat aradığım kişi bambaşka birisi. ne bay c. (ki zaten kendisi psikiyatr), ne de öncesinde gittiğim bayan m. değil konuştuğum kişi. bir kadın. psikologtan çok okul müdürü havası var kadında. neler yaptın, diye soruyor. ben de anlatıyorum. sahile gittik, gezindik diyorum. bay y.'nin beni sedef adası'na çağırdığını fakat gitmediğimi anlatıyorum. annemlerle vakit geçirdiğimi söylüyorum. her cümlemden sonra "hıhı, evet", "hımmm" gibi insanı uyuz eden cevaplar veriyor. zorlama ilgisinden darlanıyorum. bir daha ne zaman geleceksin, diye soruyor. bilmiyorum, diyorum.
merdivenlerden çıkmış, gelmek istediğim yere gelmişim. buranın neresi olduğu da kafamda net değil. tuvalete girmem gerekiyor. bir banyo buluyorum, klozetini kullanmak için içeriye giriyorum. içeride kimse yok zannediyorum. işim bitmek üzereyken duştan bir ses geliyor, perdesi açılıyor. içeride bir kadın duş alıyor. ben de o tedirginlikle çığlık atıyorum. çığlık atınca kadın şaşırıp bana bakıyor. kusura bakmayın, ben içerisi boş zannetmiştim, diyorum. kadın bana dönüyor, perdeyi tamamen açıyor, "ben böyle konularda oldukça rahatımdır, sorun değil" diyor. ben de yaptığımdan utanarak, hızlıca ellerimi yıkayıp banyodan çıkıyorum.

Çarşamba

01.08.12

kapı çalıyor. gelen, emlakçı veya onun benzeri bir adam. kapıyı açmadan o olduğunu biliyorum. babam kapıyı açmaya yeltenirken ben açmasına engel olmaya çalışıyorum, çünkü üzerimde bir şey yok. altımda şort var sadece. kapıyı açmasına engel olamayınca açılan kapının arkasına saklanıp pervazında sıkışıyorum. babam sinirli bir şekilde bana bakıyor, orada ne işin var der gibi.
yine aynı evin içerisinde, mutfaktan oturma odasına geçişte birkaç basamak var. orayı geçecekken ablamla karşılaşıyorum (şuan bunu yazarken ablamın zili çalması). ikimiz de yana çekilmediğimiz için geçerken omuzlarımız birbirine değiyor. ablam sinirlenip beni kucağına alıyor, başımı aşağı çeviriyor ve popoma tırnağıyla çizikler atıyor. canım gerçekten yanıyor ama sesimi çıkartamıyorum.